Bu geceyarısından sonra, 19 Mayıs 2019 00.11’de Akrep’te Dolunay fazı oluşuyor. Akrep-Boğa karşıtlığındaki her yeniay-dolunay fazı değerlerimiz ve kaynaklarımızla ilgili temalara vurgu yapar. Benim-bizim dediğimiz kaynakların karşıtlığındaki istikrarlı, sabit ilerleme.
Akrep’in sonlarına doğru oluşan bu Dolunay’da duygusal olarak derinlerimizde tuttuklarımızın farkında varmamız, kişisel ve ilişkisel karanlığımızla yüzleşmemiz söz konusu. Karşısında yeralan Boğa’daki Güneş ve Merkür bize sağlam adımlarla, ağır ağır, temkinli konuşarak, sözcüklerimiz aracılığıyla duygularımızı açığa çıkarmamızı; yüzeyde, dış dünyada görünen hoşluk, keyif ve haz unsurlarının altında, çok daha derinlerde, o kadar da hoş olmayan, belki keyif vermeyen, korkutan ama hakikatin ciğerini taşıyan istek ve arzularımızı yeraltından yeryüzüne yavaşça çıkarabilmek için fırsat sunuyor sanki.
Dolunay’ın iki yöneticisinden biri olan Mars Yengeç’teki yerleşimiyle ifade edilmesi gereken istek, öfke ve ortaya konması gereken iradenin aile, ev, kökler ve annelik (ebeveynlik) temaları etrafında olduğuna işaret ederken bu alandaki tepkilerimizin oldukça duygusal, alınganlığa müsait ve korumacı bir tavırda ortaya çıkabileceğine işaret ediyor.
Dolunay’ın diğer yöneticisi Plüto ise Dolunay haritasının yükseleni üstünde Satürn ve Güney Ay Düğümü (GAD) ile birlikte dizili dururken kişisel olarak üstlendiğimiz sorumluluklar, yapılacaklar, kendimize atayacağımız görevlerin gerçek olup olmadığını sorgulamamıza yardımcı olabilir. Şu kendimize biçtiğimiz ‘başarılacaklarımız’ gerçek ve geçerli mi, yoksa otomatik olarak üstlendiğimiz, alışageldiğimiz, düşünmeden kostüm olarak giyindiğimiz bir unvan, kimlik ve prestij meselesi mi? Birebir ilişkilerimize, ortaklıklarımıza, evliliğimize, taahhütlerimize dönük ihtiyaçlar ekseninde eğilmek -misal kişisel olarak, tekbaşına sadece zirveye tırmanıp başarmak değil de sevgilimize şefkat göstermek, ona gösterdiğimiz şefkatin aynasından kendimizi de şefkatleyip beslemek- her neye ihtiyaç varsa mücadelemizi bunun için vererek ihtiyaçlara sahip çıkmak, yeraltından yeryüzüne çıkaracağımız gerçeğin bu ihtiyaçların hakikatini tüm çıplaklığıyla yansıtabileceğinin sorumluluğu ve cesaretinde olmak..
Dolunay’ın karşısındaki Güneş’in yöneticisi Venüs ise Boğa’da güçlü ve fakat yanındaki Uranüs’le oldukça sürprizli. İlişkilerimize farklı bir perspektiften bakmak, böylesi uyandırıcı ilişkilere açık olmak, değer sistemimizi, sevme, sevilme ve çevremizdeki (gerçek) güzellikleri değerlendirme biçimimizi tepetaklak etmek -misal her zaman iki ayağımız üstünden bakar görür algılarız, yerine amuda kalkıp bu yukarıdaki temalara baksak ne görürüz, gibi. Tutunduklarımızla ilgili -sevgi, aşk, ilişki, kız kardeşlik, para, kaynak, değer- bir devrim yapmamız gerekse ne yapardık?
İşte bu ayki Dolunay bütün bu meselelere bir ışık tutuyor sanki. Akrep’in dönüşümü ve dönüştürücü gücü sonuna kadar tutmaya ısrar ettiğini bırakması, kabullenmesi, bu duygusal ölümü gerçekleştirmesiyle gelişir. Bizler bu Dolunay’da hangi yoğun duyguları, sözcükleri, ilişkileri, aile ve iş meselelerini cesaret, sorumluluk ve ihtiyaçlarımızın gerçekliğiyle paylaşıp dümeni kırmamız gerekiyorsa kıracak, dümenin önündeki kendi koyduğumuz blokajı kaldıracaksak kaldıracağız? Çözüm dışarıda değil, içimizde. 100 sene önce bugün büyük ve uzun soluklu bir dönüşüm yolunun kararını alarak işte bu cesaret ve sorumlulukla, yoldaki blokajları kaldırmak üzere yola çıkıldığı gibi.
Sabianlar bu Dolunay derecesi ile ilgili ne demişler bakalım.
Perilerin kralı kendi alanına yaklaşıyor
Bu sembol tüm kişisel gerçekleştirmelerin altında yatan sonsuz sözü ifade eder çünkü yaşamın bütünlüğü ve gerçekliği dünyada geçirilen zaman, yer ve yaşanan tüm olayların geçiciliğinden bağımsızdır. Sembolizmde esasen anlatılmak istenen kişinin insanlar ve şeylerle olan hasbelkader temasıyla bile onlara bel bağlaması ve bunun yararına olmadığıdır. Kişisel hayalgücünün yaratıcı diyarlarında egemenliğini kurar ve onları farklı potansiyelleriyle deneyimlerken doğuştan sahip olduğu dış dünyanın gerçekliği şekillenir. Anahtar sözcük BAĞLILIK’tır. Olumlu kullanıldığında vizyoner bir iç görüş hakimiyeti ve bunun sonucunda dışarı vurulan yüksek etkili bakış açısı getirir. Olumsuz olaraksa kendi hazzına odaklı maymun iştahlılıkta kalır.
Dr. Marc Edmund Jones, The Sabian Symbols in Astrology
Duygularını yoğun yaşayan, yaşadıklarını aynı yoğunlukta tutan Akrep arketipi hepimizin haritasındaki Akrep evini tetikliyor. Yükselenimize göre hangi yaşam alanımızda bu dolunay etkilerini yaşayacacağız bakalım. Madem ilişkisel amuda kalkıyoruz, Akrep’ten geriye gidelim.
Yükselen Akrep – Kimlik, kişisel imaj, ben dediğimiz yer
Yükselen Terazi – Kişişel kaynaklarımız, değerlerimiz, paramız, sahip olduklarımız (mal mülk), öz değerimiz
Yükselen Başak – Yakın çevremiz, mahallemiz, erken çocukluk dönemi arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, aldığımız temel eğitimler
Yükselen Aslan – Evimiz, ailemiz, köklerimiz, iç (duygusal) evimiz, ebeveynlerimiz, vatanımız
Yükselen Yengeç – Çocuklarımız, içimizdeki çocuğumuz, yaratıcı sahnemiz, ilk aşk/flört meselemiz
Yükselen İkizler – Günlük iş rutinlerimiz, hizmet alıp verdiklerimiz, sağlığımız, ikinci derece akrabalarımız
Yükselen Boğa – İkili ilişkilerimiz, ortaklıklarımız, evliliğimiz, taahhütlerimiz
Yükselen Koç – Ortak kaynaklarımız, başkalarının bize sağladığı kaynaklar, krizler, kayıplar, ruhsal-psikolojik çalışma alanları
Yükselen Balık – İnançlarımız, hayat felsefemiz, uzak diyarlar, yabancı kültürler, yüksek eğitim-üniversiteler
Yükselen Kova – Toplumsal imajımız, kariyerimiz, ebeveynlerimiz, hayatımızdaki patron ve otoriteler, medeni halimiz
Yükselen Oğlak – Geleceğe dair projelerimiz, arkadaşlarımız, dahil olduğumuz gruplar, topluluklar
Yükselen Yay – Rüyalarımız, inziva alanlarımız, kaçışlarımız, gizli düşmanlarımız
Bir sonraki duygusal başlangıç dönemi olan 3 Haziran’daki İkizler Yeniay’ına dek kendi dönüşüm ve hakikat yolumuzda bağlılıkla kalmamız, gerekli temizlikleri yapmamız dileğiyle…
Gregor yataktan kalkıp kalkmama konusunda henüz bir karara varmadan, son sürat bütün bunları kafasından geçirdiği sırada -saat tam yediye çeyrek kala olmuştu- yatağının başucundaki kapıya dikkatle vuruldu. “Gregor!” diye seslendi bir ses -annesiydi bu- “saat yediye çeyrek var. Trene yetişmeyecek miydin sen?”
Ah o yumuşak ses! Gregor, cevap veren kendi sesini duyunca korktu; bunun eski sesi olduğu kesindi, ama sanki bastırılması imkansız, alttan gelen acı bir ıslıkla karışıyordu; bu ıslıkla birlikte kelimeler yalnız ilk anda net çıkıyor, ama sonradan öyle bozuluyordu ki, insan doğru işitip işitmediğinden kuşkuya düşüyordu.
Dönüşüm, Franz Kafka