Acısı Tatlısı, Varım Varsın: Koç Güneş Tutulması – 8 Nisan 2024

Belki de yaşadığımız en temel varoluş sancısıdır. Ta o ilk doğum anından dünyaya çıkış, o ilk haykırış. Anneden kopma bir yara mıdır yoksa bireyliğin en dürtüsel, ham atılımı mı?

Derecesi dakikasına kilitli 19 derece Koç’ta 8 Nisan akşamı 21.20’de keskinliğe ulaşan yeniay fazı ve tam güneş tutulması yaralı şifacı Kayron’la (Chiron) elele, kalp kalbe. İlklerin, öncülüğün, hızın, cesaretin en başı Koç’la her birimiz kendi varoluşumuza, ben diyerek yola çıkma hakkını, bunun arkasındaki ateşleyici yakıtı, yanısıra o yeni doğumun sancısı ve acısını hissedebiliriz.

Kayron’a yaralı şifacı denmesinin hiyerarşik bir sırası var. Önce yaralar. Şifalanabilmek için önce onların varlığının görülmesi, anlaşılması, kabulü gerekli. Şifayı isteriz ya da istediğimizi söyleriz ama bazen o yaralardan vazgeçmeyi de istemeyiz, yaralarımız ya da yaralayıcılığımızla başkalarını incitmemeyi de beceremeyiz. Çünkü yaraların içinden geçmek ve iyileşmek de acılı, sancılıdır. Şifa işte tam oradadır. O acının, sancının bilgisi, tecrübesinde, sınırının içinde. Acımız, yaramız bize sınırlarımız ve sınırlılığımızı hatırlatır. Ve ardından bunu aşmanın yollarını bize bırakır. Kendimizi o yaramıza bıraktığımızda (teslimiyetle) özgürleşiriz. Bu bir feragattir de. Ölümsüz tarafımızı bırakıp ölümlülüğe geçmek. Bir yanımız ölür (öfke, geçmiş, hamlık), bir yanımız doğar, oluşur (bilgelik, anlayış, uzmanlık). Kayron ölümsüz ruhumuzla ölümlü bedenimizin bütünlüğünü bize hatırlatır, geri verir.

Hızlı, ani, beklenmedik sıçramaların, yeni tip (acısı tatlısı bilinerek, demlenerek soyunulan) liderliklerin, hem cesarete hem yabaniliğe (ait hissetmemeye) açık varoluşların yükselişini hayatımızın her neresinde yaşıyor, hissediyorsak işte bu yeni, hızlı, yaralı ve şifalı doğumun orda olduğunu anlayabiliriz. İlla ki içinde ilişkilerimiz var, ilişkiler içinde ben deme şeklimiz var, ben dediğimiz yerden ilişkilerimize geri yansıttığımız hassasiyetler (incinmişlikler de incelikler göstermek de) var. Tutulmanın Sabian sembolünün “Kış vakti kuşları besleyen genç bir insan” resmetmesi boşuna değil.

Tutulmanın sembolü yardıma ihtiyacı olanlara, özellikle de kendi problemlerini kendi başlarına çözemeyenlere eğilmeyi, güvenliklerini sağlamayı, onlara bakım ve duygusal destek vermeyi anlatıyor. Kimisi kendi zararına olduğunu bile bile davranışlarını değiştirmeye direnç gösterir. Bu tip insanlara (değişim yolunda) sığınacak bir liman sağlamak birçok ödülü beraberinde getirebilir. Mesele paylaşmak ve önemsemekle ilgilidir. Yargısız tavırlar içinde olmak insanı böylelerine yardımcı olmaya itebilir, size güvenmelerini sağlayabilir. Kendini başkalarına yardımcı olmaya adayarak bambaşka ödüller kazanılabilir.

Sembol hem Kayron’un şifacılığını hem de tutulmanın yöneticisi Mars’ın Balık’taki verici, empatik, anlayışlı bir cesaret ve mücadeleyi örneklediğini anlatıyor sanki. Ama sadece değil. Satürn de Mars’la. O verici cesareti ketleyebilir de, o sorumluluğu almanın, yani diğerine verip yardımcı olmanın somut sonuçlarını getirebilir de. Son derece bireysel bir yola çıkışla son derece kollektif bir yolu yürüyüş.

Merkür 25 Nisan’a dek gerilerken zihinsel değerlendirmeleri yavaşlamaya çağırıyor. 21 Nisan’da keskinleşecek Jüpiter Uranüs kavuşumuysa fiziksel dünyanın gerçekleri (para, mal mülk, topraklar, doğa) etrafında büyük sürpriz ve özgürleşmeleri hızlandırıyor. Bu tutulmada yok yok.

Şu anda 50 yaş civarında olanlarımız ve tabii ikinci ellinci yılında olan ülkemiz için Kayron döngüsüne denk gelen bu tutulma acısıyla tatlısıyla varolma hakkımızı, şimdi ve bu zamanda yeni yola çıkış, oluş, yaşayış senaryolarını önümüze seriyor.

2005 senesinde hayatımızda kapanan ve açılan ne gibi temalar oluyorduysa şimdinin gözlükleri, yaşanmışlığı, olgunluğuyla bu varolma hakkına nasıl eğiliyoruz? Akla bu sorular geliyor.

Acısıyla tatlısıyla, tüm yaralarımız ve onlara sürdüğümüz merhemlerimizle hepimiz iyi yaşamayı, hakkımız olan varoluşu, neysek o olmayı hakediyoruz. Kendimize rağmen ve kendimizle birlikte kendi yolumuzu yürümeye var mıyız? O zaman kim tutar? Anca ben beni, sen seni.

Ben varsam senin de hakkın, sen varsan benim de hakkım.

Varım, varsın. Yeter ki o yola çıkalım.