Temmuz ayından beri ikili ilişkiler ve benlik temalarının, ben ve biz deme şekillerinin zamanın ruhunu belirlediğini hem kişisel hem kollektif anlamda deneyimliyoruz. 14 Ekim’de Terazi’de gerçekleşen yeniay ve güneş tutulmasıyla yeni bir uzlaşma yolu ve dili bulmanın; eski işlemeyen ortaklıklara eyvallah demektense, yenilerinin kurulup bunun işlemesine gönüllü olmanın hem zorlu hem de dönüştürücü dokularından bahsetmiştik.
Şimdi bu tohumun ilk meyvesini görüyoruz. Kalıcı ve sağlam bir devam mı, gözü kara ve güvensiz bir tamam mı?
23 Ekim’de Akrep döneminin başlamasıyla duygular alanının karanlık tarafına eğildiğimiz, yeraltına indiğimiz, görünmeyen alanların motivasyonuyla hareket ettiğimiz bir gerçeklikteyiz. Duygular yoğun ve keskin. Dönem yaprakların dökülüp çürüdüğü mevsim. Bir şeyler yitip gidiyor ama bırakmak, sıyrılmak belki çok zor. Güç savaşı, kontrol, hayatta kalma mücadelesi, hakikat, derinlik bir yanda; bırakmama, vazgeçmeme, manipüle etme, kısasa kısasla kavrulma öte yanda. Ölmemek için kabuk değiştirmek gerek çünkü şimdi mesele birleşmek, birlikte güçlenmek, evrilmek. Bu öyle kolay mı?
Son Tutulma
Hem bu sene hem de bu dönem Boğa’da gerçekleşecek son tutulmanın eşiğindeyiz. Yoğun ve dramatik dokular kendini aylardır, ama özellikle Ekim’de çokça hissettiriyor. Bizler de geçen bir buçuk senelik maddi-manevi güvenlik eksenli temaların artık tamamlandığına şahit oluyoruz. Kendi kaynağımıza güven(e)mediğimiz yerlerde başkasının kaynağına -parasına, malına, arkadaşına, gücüne, dirayetine- güvenerek, risk alarak, borçlanarak, kredilendirerek alışkanlıkları devam ettirmiş, sürekli yutan bir canavarı beslemiş olabiliriz. Veya bunu kendi gücüyle ilerlemektense güç sahibi başkalarını arkasına alarak ilerleyenler üstünden de yorumlayabiliriz. Bizi güçlü kılan biz değil de arkamızdaki görünmeyen güçtür misal. Halbuki olumlayacak yön bize hep kendi kaynağımıza güvenmeyi, elimizde avucumuzda somut olarak ne varsa -ne kaldıysa- ona dayanmayı, risk almamayı, aksine sağlamcı, güvenilir, istikrarlı bir rotayı kendimize çizmeyi gösteriyordu. Güney Ay Düğümü Akrep’te, Kuzey Ay Düğümü Boğa’daydı.
28 Ekim 2023 Cumartesi gecesi Türkiye saatiyle gece 23.14’te başlayacak ve bir saatten biraz daha uzun sürecek ay tutulması (23.23’te dolunay keskinleşiyor), etkisi artırılmış dolunay kalitesiyle bize işte tam da bunu hatırlatıyor. Artık temalarımız ben-biz ilişkiselliğini gündemimize getirse de bu son ‘güvenlik’ ve ‘kalıcılık’ odaklı tutulma son on sekiz aylık maddi-manevi güvenlik-kriz meselelerini kapatıyor.
Şimdi soralım:
Bilinen yöntemlerle, elle tutulur ve sağlam bir biçimde sahip olduklarımıza güvenmek, onlara sahip çıkmak, sakin ve sağduyulu kalmak, pratik dünyanın gerçekleriyle temkinli adımlar atmak olası mı?
Demesi Kolay, Yapması Zor
Akrep döneminde derin hakikatin arayışında, ifadesinde, mücadelesinde olduğumuz kadar manipülatif, kontrolcü, güç odaklı, intikamcı naralar da atabiliriz. Her arketip ışığıyla gölgesini de beraberinde getirir.
5 derece Boğa’da oluşan ay tutulmasıyla taçlanan dolunay Boğa’da sade ve basit çözümlere -ve yanında somut inançlara- çağırsa da Kuzey Düğümü Koç’ta herkesin ben deme yolculuğunun yükselişini gösteriyor. Chiron da orada. Açık yaralarımız olabilir, hiç kapanmayacak gibi durabilir, kimse kimseyi duymayabilir., herkes kendi mücadelesinde olabilir. Güneş’in ve Kuzey Ay Düğümü’nün yöneticisi Mars Akrep’te azimli, kontrollü, sonuna kadar giden savaşma kapasitesiyle karşısında konuşlanan Boğa’daki Jüpiter’le birlikte biri on kat büyütme potansiyelini ve riskini taşıyor. Hem potansiyel hem riskin ikircikli dengesi! Sanki uğruna mücadele ettiğimiz şeylerde ne tavize ne sevgi ve affa yer yok, gözümüz oldukça kara, yeraltının karanlığında çığ gibi büyüyen bir durmazlıkla ilerliyoruz.
Aynı şey dilimiz, sözümüz, fikrimiz için de geçerli. Akrep’te dizilmiş Güneş, Merkür ve Mars keskin hakikatin ifadesini belki sivri dilli belki keskin fikirli bir açıklık ve kıvırmasız gerçeklikle taşırken karşılarındaki Jüpiter’le abartılı bir savaşçı ruh, ezici bir ilerleme inancı geri dönüşsüz zararlara sebep olma dinamiklerini içinde barındırabilir.
Halbuki hatırlamamız gereken Venüs yönetiminde gerçekleşen bu tutulmanın somut güven ve emniyet hissini bize göstermesi. Stratejileri, oyunları, kapalı kapılar ardındaki yapıları değil, bilinen, görünen, kabul görmüş, elle tutulur, somut dokuları tercih etmeye çağırılıyoruz.
Tutulmanın yöneticisi Başak’taki Venüs bütün bu keskinlik, hakikat, derin gerçek taşıyan; güç savaşı ve manipülasyon getirmeye müsait dokuların karşısında bunların bize faydası olup olmadığını sorgulatıyor. Nasıl eleyip ayıklayabilir, temizleyip değerli kılabiliriz? Faydalı ve verimli olmasının yolu yenilikçi, denenmemiş, esnek ve sürpriz bir ‘teknoloji’yi kullanmak olabilir mi? Uranüs Venüs’e göz kırpıyor. Dünyada olagelen gerginlikleri, bozulan dengeleri gözlemleyerek teknolojinin şu an pek de böyle kullanılmadığını tespit edebiliriz belki. Yine de, zorlukların ve risklerin ayırdında olarak, buna rağmen kabuk değiştirmeyi ve içinden yeni bir deri çıkarmayı bilinçli olarak deneyebiliriz. İşte o yeni, taze, güzel deriyi sahiplenebiliriz. Bunun için gözü kara olmaya değebilir.
Aslında meseleyi kim yanına güçlü, kaynaklı bir ortak arıyor (Akrep) kim kendi kendine yetebiliyor (Boğa) diye de koyabiliriz. Kendi yeterliliğimiz, sağlamlığımız, kalıcılığımızı seçerken bu ikisinin arasındaki köprüyü iyi kurmak, dengeyi sağlamak sürdürülebilirliği getirebilir. Zorluklar böyle aşılabilir, yollar böyle açılabilir.

Haritanın Dengesi ve 100. Yıl
Tutulma haritasında 10. evle 4. ev karşıtlığındaki gezegen yoğunlaşması dikkat çekiyor. Bu bize ev-iş, iç dünya-dış dünya, anne-baba, kökenler ve toplumsal hedefler karşıtlığındaki hayat alanlarının etkileşimini gösterebilir.
İstanbul’a göre konumlanan haritanın yükseleni Yengeç ile aile, ev hayatı, annelik ve ihtiyaç eksenli temaların geçerli olduğu vurgulanırken; Ankara’ya göre haritada yükselen Aslan ile çocuklar, yaratıcılık, sahne, sevgi ve kalp merkezli temaların gündem oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Cumhuriyetimizin 100. yılına denk gelen bu güçlü ve önemli tutulmanın krizlerin içinden yükselmiş, deri değiştirmiş, yepyeni, taptaze, gencecik bir ülke çıkarmış geçmişimize ışık tuttuğu aşikar. Tam da şimdi ‘kalıcılığa’ ve ‘sağlamlığa’ sahip çıkmanın; elle tutulur bir şekilde ‘benim’ demenin biz halkına iyi ve güvende hissettireceğini ifade edelim. Tüm artıları eksileri, görünen görünmeyen yönleri, potansiyelleri ve riskleriyle krizlerin içinden yükselmiş kökenimizle şimdi sağlam köprüler inşa edelim, bu somutluğa ve kalıcılığa inanalım, güvenelim.
Yolumuz da yönümüz de bu olsun. Sağlam köprüler kurmak, onlara sahip çıkmak.
Duvarlar Değil, Köprüler İnşa Etmek
5 derece Boğa’da gerçekleşen dolunay ve ay tutulması, bu tamamlanma evresinin ışığını bize yansıtıyor, meyvesini veriyor. Sabian sembollerindeki açıklama da tam bu noktada yol gösteriyor.
YÜKSEK DAR BİR YARIN ÜSTÜNE BİR KÖPRÜ İNŞA EDİLİYOR
Bu sembol diğer insanlar, şeyler, yerler veya anlayışları birbirine bağlayabilmek için kendiniz ve diğerleriyle aranızda bir köprü kurma ihtiyacı veya gerekliliği olduğundan bahseder. Köprü görevi gören insanlar vardır. Bu kişiler diğerlerine büyük bir hizmette bulunurlar çünkü kısıtlamaların ötesine geçip ilerlemeyi mümkün kılarlar. Köprü inşa etmek zaman, araç, enerji, destek ve dayanıklılık gerektirir. Halbuki tamamlandığı zaman, ya söz konusu tehlikeler artık kaygı olmaktan çıkmıştır ya da insanlar karşıya geçebileceklerine güvenir hale gelmişlerdir çünkü artık öte tarafa geçmenin bir yeri, bir yolu vardır. Sizin de insanların arasındaki duvarları yıkmakla ilgili bir meseleniz olabilir.
Köprülü şehirlerimizin denizle ayrılan iki kıtayı birbirine bağlaması gibi köprü görevi görmeye aday insanlar, toplumlar, ülkeler olmak kalıcılığı, güveni, inancı ‘somutlaştırabilir’, duvarları indirip sağlam ‘ilişki köprüleri’ inşa edebilir. Terazi’deki tutulmadan Boğa’dakine ilişkisel başlangıçlar güvenlik ekseniyle böyle somutlaşabilir.
O zaman soralım:
Hem kendi kendimizle hem diğeriyle ilişkimizde bu kalıcı köprüler için gözü kara olmaya değer mi değmez mi?
Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun, bizim olsun, benim diyelim.
*Bu yazım 28 Ekim 2023 tarihinde diken.com.tr’de yayınlanmıştır.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.